Ana içeriğe atla

Dil, Edebiyat ve Sanat

Türkçe Ural - Altay dil grubundan olmakla birlikte sondan eklemeli dil yapısına sahiptir. Türklerin hayvancılıktan dolayı göçebe hayat tarzını benimsemiş olmaları yazıyı geç kullanmalarına neden olmuş, ancak bu durum Türklerde sözlü edebiyatın gelişmesini sağlamıştır.

Sözlü Edebiyat

  • Sav: Atasözleri
  • Sagu: Ağıtlar
  • Koşuk: Müzik eşliğinde söylenen şiirler
Destanlar:
Oğuz Kağan Destanı Asya Hunlarına aittir. Mete'nin hayatını konu etmiştir.
Bozkurt ve Ergenekon Destanları Göktürklere aittir.
Türeyiş ve Göç Destanları Uygurlara aittir.
Alp Er Tunga ve Şu Destanları Sakalara (İskitlere) aittir.
Alp Er Tunga Destanı en eski Türk destanıdır.
Manas Destanı Kırgızlara aittir. En uzun Türk destanıdır. Halen yazılmaya devam etmektedir.

Yazılı Edebiyat

Yenisey Yazıtları VI. yy'da Kırgızlara aittir. Göktürk Alfabesiyle yazılmıştır. Mezar taşlarına yazılan edebi değeri olmayan yazıtlardır.
Karabalasagun Yazıtları Uygurlara aittir.
Sine - Uşi Yazıtları (Bengü taş) Uygurlara aittir.
Orhun Yazıtları Göktürk Kitabeleri adıyla alınan ilk eserdir.
Türk tarihinde ilkyazı II. Göktürkler döneminde kullanılmıştır. Bu alfabe 38 harften oluşmakla birlikte, yazılmış olan ilk eserde Göktürk yazıtları (Orhun abideleri )dir. Orhun Abideleri üç tane olmakla beraber bunlar; II. Göktürk hükümdarı Bilge kağan, kardeşi Kültigin ve vezir Tonyukuk adına dikilmiştir. Abidelerin bir yüzü Göktürkçe diğer yüzü ise Çince yazılmıştır. Bu kişilerin sözlerini taşa yazan kişi ise Yulluğ Tigindir.
Orhun Abideleri 1833 yılında Danimarkalı Wilhem Thomsen tarafından çözülmüştür.
Türklerin ilk yazılı eseri olan Orhun Kitabeleri Türklerin siyasi hayatları ilgili önemli bilgiler vermektedir. Örneğin Bilge kağan adına dikilmiş olan abidede Bilge Kağan; “Ey Türk budunu aç idiniz doyurdum, çıplak idiniz giydirdim.”diye ifade kullanmıştır. Bu ifadeden Türklerde sosyal devlet anlayışının olduğunu anlıyoruz.
Türklerin diğer kullandığı alfabe ise Uygurcadır. Bu alfabe ise 18 harften oluşmaktadır. Uygurların yerleşik hayata geçmeleri kâğıt, mürekkep ve matbaayı kullanmaları bu alfabe ile yazılmış eserlerin daha fazlaca günümüze ulaşmasını sağlamıştır.
Türklerde özellikle Bozkır sanatı ön plandadır. Göçebe hayatın etkisi görülmektedir. Av sahneleri ve hayvan figürleri her noktada etkisini göstermektedir. Sekizgen köşeli Otağ adı verilen Türk çadır sanatı ve Türk halı ve kilimleri meşhurdur. Uygurlar döneminde ise minyatür sanatı gelişme göstermiştir. Türklerde sanat eserleri çoğunlukla taşınabilir eserlerden oluşmuştur.
  • Türklerin sanat eserlerini taşınabilir malzemeden yapmalarındaki temel sebep göçebe olmalarından kaynaklanmaktadır. Küçük heykelcikler, halı, kilim ve çadır vs. gibi.
  • Türk sanatı Türklerin yaşadıkları konar - göçer hayat şartlarına uygun olarak gelişti.
  • Orta Asya Türklerinde, sanatlarına ait eserlere kurganlarda yapılan kazılarda rastlanmıştır.
  • Pazırlık ve Esik kurganlarında insan ve hayvan ölüleri, ahşap ve madenden birçok eşya, el dokuma ürünler bulunmuştur.
  • Pazırlık kurganında Hun sanatının en önemli eserleri çıkartılmıştır. Kılıç, yay, mızrak, eyer takımları, kadınlara ait süs eşyaları ve dünyanın en eski düğümlü halısı bulunmuştur.
  • Esik kurganında seramik kaplar, tahta kaşıklar, gümüşü kupalar altın elbiseli Adam adı verilen zırhın yanındaki silah ve kamçı da altın işlemelerle süslüdür.
  • Türklerde hayvan üslubu, kıvrık dal ve bitki üslubu çok kullanılmıştır.
  • Türklerde maden işlemeciliği, dokumacılık, deri işlemeciliği, halıcılık, terzilik, oymacılık ve kürkçülük gelişmiştir
  • Kopuz ve çöğür Türklerde müzik aletleridir. Türklerin devlet bandosu tarzında müzik ekipleri de vardır.
  • Türk heykel sanatı ile ilgili ilk örnekler Orhun vadisinde yapılan araştırmalarda bulunmuştur. Kültigin'in iki parça halindeki başı, eşine ait heykel parçaları ile koç, kaplumbağa heykelleri ve balballar bulunmuştur.
  • Yerleşik hayata geçen Uygurlarda ilk mimari eserler görülmektedir.
  • Uygurlar heykel yapımında alçı, toprak ahşap ve taş kullanmışlardır.
  • Uygurlar duvar üzerine fresko denilen resimler yapmışlardır. Resim konusu olarak rahipler, vakıfçılar, müzisyenler yapılmıştır. Minyatürde dini ya da günlük hayattan alınmış konular seçilmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kutluk (II. Göktürk) Devleti

Göktürk devleti yıkıldıktan sonra Orta Asya, Çin hâkimiyetine girdi. Çin esaret dönemi 50 yıl sürmüşse de Türkler, bağımsızlıklarını kazanmak için birçok defa isyan etmiş fakat başarılı olamamışlardır. Bu isyanlar içinde en önemlisi  Kürşat İhtilali dir. Kürşat ihtilal'i milli duygularının artmasına, bağımsızlık şuurunun gelişmesine neden olmuştur. Bu nedenle Kürşat ihtilali, Türk tarihi için büyük bir önem arz eder. Türkler,  Kutluk Bilge Han  önderliğinde birleşerek Çin'e karşı bağımsızlık mücadelesine başladı. Bu mücadelede başarılı olan Kutluk Bilge Han, başkent Ötüken olmak üzere, Kutluk (II. Göktürk ) Devleti'ni kurdu. Türkleri bağımsızlığa kavuşturması ve devlet kurması gibi sebeplerden dolayı Kutluk Bilge Han'a İlteriş unvanı verilmiştir. Orta Asya'da yaşayan bütün Türk boylarını kendi etrafında toplayan Kutluk bilge han kısa zamanda sınırlarını genişleterek siyasi ve askeri açıdan güç kazandı. Çine sefer düzenleyen Kutluk han Çin'i yıllık ver

Orta Asya Kültür Merkezleri

Anav Kültürü : Bilinen en eski Orta Asya Kültür merkezidir. Afanesyova Kültürü : Orta Asya uygarlığının temelini oluşturur. Keltüminar Kültürü : Aral gölü çevresinde Andronova Kültürü: Bugünkü Türklerin ataları olarak kabul edilir. Karasuk Kültürü : Dört tekerlekli arabalar bulunmuştur. Tağar Kültürü: En geç kültürdür. Metal silahlar bulunmuştur. Türkler göçebe hayatı benimsediğinden yazıyı diğer uygarlıklara nazaran geç kullanmışlardır. Bu durum Türk tarihiyle ilgili bilgileri Çin kaynaklarından öğrenmemize neden olmaktadır. Orta Asya'da  Türk adıyla kurulan ilk Türk devleti  ise  Göktürkler dir. Türkler çeşitli nedenlerden ötürü zaman içinde Orta Asya'dan başka bölgelere göç etmişlerdir. Türklerin atlı bir kavim olmaları bir yerden bir yere daha rahat ve kolay bir şekilde göç etmelerine neden olmuştur. Göçlerin Nedenleri İklim değişiklikleri Otlakların azalması Nüfus artışı Hayvan hastalıkları Türk boyları arasındaki mücadeleler Dış baskılar Çin baskı

Kanunî Sultan Süleyman (1520 – 1566)

Kanûnî Sultan Süleyman, 27 Nisan 1495 Pazartesi günü, Trabzon’da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun’dur. Hafsa Hatun Türk ya da Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman, yuvarlak yüzlü, elâ gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı. Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun’dan (Yavuz Sultan Selim’in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul’a, dedesi Sultan İkinci Bayezid’in yanına gönderildi; Şehzade Süleyman, burada Kara Kızoğlu Hayreddin Hızır Efendi’den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu. On beş yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim’in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarkî Karahisar’a orada